Gece Evi Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 ~ Bela

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Kaitlin Cyhiraeth Davies

Kaitlin Cyhiraeth Davies


Mesaj Sayısı : 144
Altın : 5606
Kayıt tarihi : 15/09/09
Yaş : 30

~       Bela Empty
MesajKonu: ~ Bela   ~       Bela Icon_minitimeCuma Eyl. 18, 2009 5:20 pm

Kötü şans... Son zamanlarda başına gelen herşeyin nedeni buydu. Deli gibi zonklayan başını oturmakta olduğu koltuğun arkasına yasladı ve biraz rahatlamak umuduyla gözlerini kapattı. Düşünmemeye çalıştı. Olmadı. Yüzünü buruştururken düşüncelerin beynine amansızca akışına izin vermekten başka çaresi yoktu. Eski hayatını kaybetmişti, arkadaşlarını ve hayranlarını... Damgalanmasının üstünden bir ay geçmişti yani bir aydır eski odasının dörtte biri büyüklükteki bir yatakhane odasını başka biriyle paylaşıyordu -ki bu, onun gibi paylaşmayı sevmeyen ve hayatı boyunca tek kişilik, planlanmış bir hayat yaşamış bir kız için en büyük eziyetti-; eskiden tüm günü birlikte geçirip, üstüne en az iki kere telefon konuşması yaptığı en yakın arkadaşları Claudia ve Massie ile görüşmüyordu -ki istese görüşebilirdi fakat bunun için gerekli cesareti kendinde bulamıyordu- ve ayrıca arkasından yapılan dedikoduların haddi hesabı olmadığını biliyordu -damgalanan ucubeler hakkında pek de hoş şeyler konuşulmadığını gayet iyi bilirdi. Annesi ve babası onu bir kez görmeye gelmişlerdi, gelmemelerini tercih ederdi Kaitlin. Annesi garip bir şekilde telaşlı görünüyordu. Sevgili kızının korkunç bir şeye dönüşmesine seyirci kalmak onu telaşlandırıyordu belki, ya da kim bilir, belki de telaşının sebebi her zaman yanında taşıdığı küçük süs köpeği Tinkerbell'in okulda serbestçe dolaşan asi kedilerden birinin saldırısına uğrayabileceğini düşünmesiydi. Çözülmesi zor bir insan değildi Kaitlin'in annesi ve Kaitlin 16 yıllık yaşamı boyunca onun zayıf kişiliğini çözmeyi başarmıştı.

Babası ise gayet sakindi. Aslında bu iyi olabilirdi, keşke adam birkaç kez ona doğrudan bakmış olsaydı. Yaptığı konuşma Kaitlin'e destek verir nitelikteydi, çoğu zaman böyle bir konuşma da ebeveynlerin güven dolu bakışları, cesaret verici temasları ve gülümsemelerle tamamlanırdı. Ama Kaitlin'in durumunda bu söz konusu değildi. Annesi ürkek bir tavşan gibi Tinkerbell'ı kucağında tutup severken, babası sabit bakışlarla Kaitlin hariç odadaki herşeye bakıyordu. Konuşmayı sanki biraz önce yapmışlar gibi hatırlıyordu Kaitlin, soğukluk hala onu ürpertecek kadar yerleşmişti hafızasına.

"Şunu bilmeni isterim ki, her zaman seni sevdik ve seveceğiz kızım." Gözleri, ellerinde. "Değişmen önemli değil, insandan vampire ya da... Ya da herhangi başka bir şeye." Gözleri, Kaitlin'in arkasındaki tabloda. "Bize ne istiyorsan anlatabilirsin, duygularını dinlemek asla gücümüze gitmez." Gözleri, Kaitlin'in annesinde. Elleri onun omuzlarında. Birbirlerine gülümsüyorlar, sanki bir tehlike olmadığına, hala "biz" olduklarına kendilerini inandırmak ister gibi. Oysa buna dünyanın en saf insanı bile kanmaz. Ondan korktukları bu kadar açıkken, böyle bir konuşma yapmaları ise hiç ama hiç inandırıcı değil. Gerçek duygularını, bunun büyük bir talihsizlik olduğunu, başkasının başına gelmesi gerektiğini, neden Kaitlin'in buna maruz bırakıldığını anlamadıklarını söyleseler; Kaitlin'in bencil duygularını tatmin etseler onlara olan sevgisi beşe katlanırdı kızın. Ama bu sahte destek konuşması buz gibi soğumasına neden olmuştu. Yine de, duygularını göstermemekteki becerisini kullanarak gülümsemişti zor da olsa, onlar kalkarken annesinin saniyelik öpücüğüne karşılık vermiş ve sanki öldürücü bir virüs taşıyormuş gibi kendisinden kaçan babasının arkasından el sallamıştı.

İki gün önce olan bu olay tüm dengelerini altüst etmişti, kendisine arkadaşça yaklaşanlara bile ters cevaplar veriyor, düşmanca yaklaşanlara da laf atarak kavganın başlamasına ramak kala etraftakiler tarafından durduruluyorlardı. Bu b*ktan yerin b*ktan bir kuralı daha: Kavga etmek yasak. Büyük bir stres yüklenmiş olan öğrenciler birbirlerinden sinirlerini çıkarabilse herkesin böyle gergin gergin gezmeyeceğini görmek bu kadar zor muydu? Ama hayır, dünyanın en saçma kuralı yüzünden sinir küpü olarak dolaşmak zorundaydı. Gerçi kimi kırdığına üzülecekti ki, bir de bu vardı. Eyaletin en eziklerini buraya toplamışlardı sanki, tam bir zavallı toplama kampı... Moda katilleri her taraftaydı, bir gram bile makyajı olmadan tüm günü geçirebilen kızlarla muhattap olmayacaktı herhalde...

Gözlerini açtı ve ortak salonu süzdü. Odasından hoşlanmıyordu, diğer kızın salak eşyalarından da. Bu yüzden boş zamanlarını ortak salonda geçirmeyi tercih ediyordu. Okulun tahammül edebildiği iki mekanından biriydi ortak salon, buradan ve kütüphaneden hoşlanıyordu sadece. Belki biraz da haradan, eskiden ata bindiği için. Genelde kalabalık olurdu burası, Kaitlin ise herkesin uyumakta olduğu saatleri seçerdi televizyon izlemek için. Ne yani, en sevdiği diziler bu saatte oluyordu. Saatine baktı, Nip/Tuck'ın tekrar bölümünü seyretmek için televizyonu açmayı düşündü, sadece 10 dakika kalmıştı. Yerinden kalkınca başı daha kötü bir zonklamayla ona isyan etti. Suratını buruşturdu ve görmezden geldi, her adımıyla daha da azalıyordu ağrısı zaten. Televizyonun düğmesine bastı, kırmızı ışık yeşile dönerken kumandayı da aldı. Belki mutfağa uğrayıp şu sağlıklı abur cuburlardan alırdı, birkaç tane krakere kolaylıkla izin verirdi yaptığı rejim. Bir kutu diyet kola da alınca, keyfine diyecek olmazdı.

Arkasına dönünce yüzünde oluşmuş olan hafif gülümseme anında buharlaştı. Televizyon keyfi bölünecekti anlaşılan, hem de dünyanın en rahatsız edici kızı tarafından. Gözlerini kıstı, Marzia ne arıyordu bu saatte burada? Yatağında erkek arkadaşını düşleyerek uyuyor olması gerekmiyor muydu? Bir tepki vermedi onu gördüğüne dair ve Channel 4'a ayarladı kanalı. Bacaklarını koltuktan aşağı sarkıttı ve Hollyoaks'un gelecek bölümü hakkındaki reklamı izlemeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marzia C. Magnaterra

Marzia C. Magnaterra


Mesaj Sayısı : 83
Altın : 5616
Kayıt tarihi : 17/09/09
Nerden : İstanbul

~       Bela Empty
MesajKonu: Geri: ~ Bela   ~       Bela Icon_minitimeCuma Eyl. 18, 2009 7:01 pm

"Tamam, ne söyleyeceksen acele etmelisin. Hatırlarsan yetişmem gereken bir maçım var."

Evet,hatırlıyordum. Eğer bu lanet işaretlenme olayı olmasaydı, şimdi Stefan için tezahürat yapıyor olacaktım. Yine de bu sert üslubu hiç hoşuma gitmemişti. Ona haddini bildirmek istedim ama bunu yapamayacağımı biliyordum. Eski okulumda ucubeler hiç hoş karşılanmazdı. Hatta bu olayı körükleyen kişi bendim. Şimdi nasıl olur da ağzımı açıp ona bir şeyler geveleyebilirdim? Buna hakkım olmadığını biliyordum. Lanet olsun ki bu sefer ipler benim elimde değildi. Ağzımı tam açacakken benimle birebir göz teması kurmadığını fark ettim. Ne yani, benden korkuyor muydu? Hem de hiç olmadığım kadar sakinken? Sakindim, çünkü ben de onu korkutup kaçırmak istemiyordum.

"Bana karşı çok soğuksun."

'Bana karşı çok soğuksun' mu? Sanırım artık gözündeki imajım ciddi halde zedelenmişti. Aslında o aptal gururum olmasa ona, 'Bak Stefan, alnımın ortasında aptal bir işaret olabilir ama bu hiçbir şeyi değiştirmez. Ben hala Marziyim. Senin Marzin. Aksine, artık sana olan duygularımı itiraf edecek cesareti buldum kendimde.' demeyi ne kadar isterdim.
Şimdi olacakları çok iyi biliyordum. Benim bir geri zekalı olduğumu söyleyip masadan kalkacaktı. Gabriela bu kadar acizleştiğimi duysa, herhalde bunu okul gazetesi için haber yapardı.
Aslında ben esip gürlemesini beklerken, gayet sakin bir ses tonuyla:

"Marzia, lütfen beni anla. En azından dene bunu, lütfen. Bu benim için çok zor ve ağır bir yük haline geldi. Bunu kaldırabileceğimi sanmıyorum. Artık birlikte olmamız mümkün değil. Sen her ne kadar kabul etmesen de bazı şeyler değişir, değişti. Hem zaten sen de bunu bekliyordun değil mi? Artık zamanın geldiğini düşünüyordun. Sen her ne kadar bunu kabul etmesen de işaretlenmek istiyordun."

"Hayır, asla! Stefan böyle bitemez, ben bitirmeden bitemez."

"Biliyor musun, işaretlendiğine seviniyorum. Artık koridorlarda o iğrenç sesin yankılanmayacak, gecenin bir yarısı telefonum zır zır çalmayacak. Marzia, sanırım bunu kabul etmenin zamanı geldi. Artık ipler senin elinde değil. Hatta her iddiasını girerim ki yarın 'Marziadan Kurtuluş Günü' coşku dolu bir şekilde kutlanacak."

"Hayır! Böyle bitemez, bitmeyecek. Hayır! Dur,hayır! Hayııııır!"

Nefes nefese uyandım. Kalbim, vücudumun kaldıramayağı kadar hızlı bir şekilde atıyordu. Kabusun tam ortasına düşmüştüm. Nefesimi kontrol altına almaya çalışırken Stefan'ın sözleri kulaklarımda çınlıyordu: "Bazı şeyler değişir Marzia, bazı şeyler değişir..."
Takvime baktım. Onunla son konuşmamızı yapmamızın üzerinden dört gün geçmişti. Dör gün, koskaca dört gün... Ve ben dört gündür başımı yastığa her koyduğumda defalarca son konuşmamızı görüyordum.

"Lanet olsun, yeter Stefan. Bırak beni, rahat bırak!"

Kalbimin ritimleri eski haline dönerken doğrulup çevreye bakındım. Daha önce hiç bu gözle incelememiştim burayı. Burası eski odamdaki lavabodan bile küçüktü! Buraya alışmam hiç de kolay olmayacaktı. Çok şükür ki, henüz bir oda arkadaşım yoktu. Zaten kimsenin oda arkadaşım olmak isteyeceğini düşünmüyordum.
Ortak salondan gelen sesleri duyduğumda, nefesim henüz düzene girebilmişti.

"Benim gibi uykusuz kalan bir akıllı daha."

Aslında orada kimin olduğunu tahmin etmek çok uzun sürmedi, ama yine de orada onun olmaması için yakarmaya başladım.

"O olmasın, lütfen o olmasın, lütfen..."

Neden o süper '6. his' zırvalığından bende de olmadığını merak ettim. Bir ara Nyx'in tapınağına gidip, bunun için bol bol dua etmeliydim.
Salona doğru ilerlediğimde yanılmadığımı gördüm. Kaitlin televizyonun sesini -belki de açabileceği en yüksek volümde- açmış bir biçimde Hollyoaks'un gelecek bölüm reklamını izliyordu.
Arkasını dönüp bana tehdidkar bir bakış atmasını bekledim, ama bu zahmete girmedi bile! Belki de sırf beni gıcık etmek için televizyonun sesini bu kadar açmıştı. Buna babaannemin ölüsü üzerine bahse girebileceğim kadar emindim. Hemen karşısındaki koltuğa yerleştim. Hala bana bakmamakta ısrar ediyordu. Dayanamayıp kaba bir şekilde gür sesimin salona yayılmasına izin verdim:

"Ne halt ediyorsun sen burda?"

Ah harikayım, gerçekten! Belki de sorulabilecek en mantıksız soruyu sormuştum. (Gabriela bunu duysa benimle dalga geçmekten geri kalmazdı) Şu anda kendimi en büyük rakibime karşı rezil etmiştim. Ben kafamdaki bu soru(n)larla cebelleşirken, başını çevirip bana doğru baktı.


En son Marzia C. Magnaterra tarafından Cuma Eyl. 18, 2009 11:17 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kaitlin Cyhiraeth Davies

Kaitlin Cyhiraeth Davies


Mesaj Sayısı : 144
Altın : 5606
Kayıt tarihi : 15/09/09
Yaş : 30

~       Bela Empty
MesajKonu: Geri: ~ Bela   ~       Bela Icon_minitimeCuma Eyl. 18, 2009 8:00 pm

Kaitlin zaten tam olarak dikkatini odaklamadığı Hollyoaks reklamından gözlerini ayırdı ve bakışlarını salona yeni girmiş olan kıza dikti. Tek kaşı havadaydı, yüzünde ise şüpheli bir ifade vardı. Evet, buraya geleli fazla uzun süre olmamıştı ve Marzia hakkında kesin yargılara varamazdı. Ama doğru olan bir şey varsa bu da kızların birbirlerine fazlaca benzedikleriydi. Rahatsız edici derecede fazla hem de. Eskiden farklı okulların aynı derecede popüler kızlarıydılar, iyi ailelerden geliyorlardı, çoğu erkek platonik aşıklarıydı ve istedikleri şeyi elde etmek için ne gerekiyorsa yapabilirlerdi. Üstüne bir de derslerdeki iddiaları binince aralarında önlenemez bir rekabet başlamıştı. Bu, ikisinin de derslerine ve öğretmenlerle ilişkilerine çok yarayacaktı ama sinirlerine yarayacağı pek söylenemezdi. Sonuçta, kendini iyi tanırdı Kaitlin ve bu kızı da çözmek için fazla konuşmalarına gerek yoktu. Marzia'nın böylesine salakça birşeyi söyleyebilmesi için kafasının fena halde karışık olması gerekirdi. Büyük ihtimalle o da ortama-uyum-sağlayamama-sendromunun etkisi altındaydı, belki de Kaitlin'den daha ağır bir halde üstelik. Hmm, güzel...

" Bunu görmenin o kadar zor olduğunu sanmıyorum ama senin için tekrarlayayım, televizyon izliyorum." dedi sakin bir ses tonuyla. Sinirlenmemişti, aksine keyiflenmişti bile. Marzia karşısındaki koltuğa kurulmuş olsa da televizyon keyfinin bozulmasına izin vermeyecekti, en sevdiği dizi Nip/Tuck başlarken hiç hem de... Bu yüzden koltuğunda kıpırdanıp daha rahat bir pozisyon aldı ve gevşedi. Estetik cerrah olan babasıyla birlikte izlerlerdi bu diziyi, ilk sezondan beri takip ediyordu. Bazıları Nip/Tuck'ı rahatsız edici bulsa da Kaitlin evdeki kitaplardan, ansiklopedilerden ve resimlerden dolayı bunların çok daha beterini görmüştü yani fazla etkilendiği söylenemezdi. Dizinin jeneriği geçerken gözü Dylan Walsh'a takıldı, bu adamı severdi. Çok yakışıklı sayılmazdı ama karizmatikti, bir çekiciliği vardı. Babasıyla sürekli ters düştükleri konulardan biri de buydu zaten, asla anlayamazdı Kaitlin'in onu neden karizmatik bulduğunu. Oysa adamın saç stili, düzgün burnu ve geniş çenesi Kaitlin'in gözünde hoş bir doktor profili oluşturuyordu.

Jenerik bitti ve dizi başladı ama Kaitlin odaklanamıyordu bir türlü. Marzia'nın hareketleri dikkatini dağıtıyordu. Evinde özel bir televizyon odası bulunurdu ve favori dizilerini izleyeceği zaman oraya giderdi. Başka kimsenin orada bir işi olmazdı ve bu sayede istediği şeyi istediği gibi seyredebilirdi, kendisini rahatsız edecek hiçbir şey olmazdı da. Ama burada, izleyecekleri kanala bile doğru düzgün karar veremeyen bir avuç ergenle birlikte tek televizyonun olduğu bir odada bırakılıyordu. Gerçi bundan hoşnut kalmadığı için böyle bir çözümü bulmuştu, sonuçta uykusuzluk onun için sorun olmazdı. Bir çaylak değilken de uykuyu sevmezdi, geceleri partilere katılıp eğlenmek varken uyumanın ne gereği vardı ki? Ama yine de, Marzia herşeyin içine etmeyi başarmıştı. Karşısındaki kişi televizyona bakmadığında doğrudan ona baktığı hissi uyanırdı Kaitlin'de ve bu kesinlikle sinir bozucuydu.

" Televizyon seyretmeyeceksen neden defolup gitmiyorsun ? " diye sordu sonunda, gözlerini devirerek. Ses tonu çok tatlıydı, söyledikleri ve ima ettiği şeyle tamamen ters düşüyordu. Gerçi söylerken bile kızın gitmeyeceğini biliyordu, belli ki sadece canı sıkılmıştı ve rahatsız edecek birini arıyordu. Piyango da Kaitlin'e vurmuştu belli ki. Pekala, yanlış seçim. Kaitlin uğraşılacak bir kız değildi. Marzia onu rahatsz ediyorsa bunun kat kat daha fazlasını çıkarabilirdi ondan. Doktorlar birbiriyle konuşurken o, Marzia'ya bakıyordu, ifadesini okumak zordu. Dizinin bir bölümünü kaçıracaktı anlaşılan...


En son Kaitlin Cyhiraeth Davies tarafından Cuma Eyl. 18, 2009 9:57 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marzia C. Magnaterra

Marzia C. Magnaterra


Mesaj Sayısı : 83
Altın : 5616
Kayıt tarihi : 17/09/09
Nerden : İstanbul

~       Bela Empty
MesajKonu: Geri: ~ Bela   ~       Bela Icon_minitimeCuma Eyl. 18, 2009 8:43 pm

" Bunu görmenin o kadar zor olduğunu sanmıyorum ama senin için tekrarlayayım, televizyon izliyorum. Bunu görmenin o kadar zor olduğunu sanmıyorum ama senin için tekrarlayayım, televizyon izliyorum. Bunu görmenin o kadar zor olduğunu sanmıyorum ama senin için tekrarlayayım, televizyon izliyorum... "

' Kaitlin Cyhiraeth Davies seni öldürebilirim, ama maalef başka sefere. Çünkü aklımdaki en büyük sorun sen değilsin. Şimdi bana laf söylemek yerine, neden o k*çını odana doğru götürmüyorsun? ' Söylediği ukala cümleler beynimin içinde son kez alt yazı olarak geçerken bunu ona söylemek yerine, yüzüme keyifli bir gülümseme yerleştirmeyi tercih ettim. Dışarıdan inandırıcı gözüktüğümü umuyordum ki muhtemelen öyleydi. Nasıl olsa benim için zor bir iş değildi.
Onu daha da sinir etmek için dolaylı yollardan yüzüne baktım. Kafamı tam olarak ona çevirdiğimde bundan rahatsız olduğuna dair tek bir mimik bile göremedim. İfadesiz bir şekilde televizyon izliyordu. Muhtemelen benden rahatsız olduğunu gizlemeye çalışıyordu ve başarıyordu da. O da gerçekten benim gibi iyi bir oyuncuydu. Benim gibi... Bu kelime yüzüme taktığım ifadeyi kaybetmeme yetti. Yeniden kendimi toplarlamaya çalıştıysam da başaramadım.
Bir yandan ona bakarken bir yandan da ortak yanlarımızı düşünüyordum. Muthemelen o da -benim gibi- buranın bayan-mükemmeli olmak istiyordu. Aslında olamaması için hiçbir neden yoktu. Eminim ki o da eski okulunda en az benim kadar popülerdi. Ayrıca mükemmel bir güzelliği vardı. Bunlar beni sinirlendirmeye yetti. Sonradan farkına vardım, ben neden sinirleniyordum ki? Ben de en az onun kadar mükemmeldim. Tamam itiraf etmekten çekinmiyorum, onu kendime rakip olarak görüyorum! Ben böyle düşünürken, umarım dışarıdan ' aptal bir kız ' profili çizmiyordum. Düşüncelerden sıyrılıp ona odaklanmaya hazırlanırken yeniden hareketlendiğini gördüm.

"Televizyon seyretmeyeceksen neden defolup gitmiyorsun ?"

Fark ettirmeden hemen saate baktım. Tam yirmi iki dakikadır burada aval aval oturup onu mu seyrediyordum yani? Muthemelen ' mükemmeliğimi seyrediyordur kesin ' diye bir düşünceye kapılmıştır. Hayır, kapılmamıştır. Bunun düşüneceği en saçma şey olacağını kendisi de gayet iyi biliyordur. Ben yine düşüncelerin içinde dalmışken bu defa rahatsızlığını belli etti. Tamam, yeter. Sabrımın son kırıntıları tükenmişti. Gerçi konuşmasından bu yana bir-iki dakika geçmiş olabilirdi ama yine de cevap verme ihtiyacı hissettim kendimde. Önce derin bir nefes aldım, yüzüme eğleniyormuş gibi bir ifade yapıştırdım:

"Bunu sen denemeye ne dersin? Çünkü muhtemelen bir yerlerden defolup gitmeye alışkınsındır."


En son Marzia C. Magnaterra tarafından Cuma Eyl. 18, 2009 11:33 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 6 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kaitlin Cyhiraeth Davies

Kaitlin Cyhiraeth Davies


Mesaj Sayısı : 144
Altın : 5606
Kayıt tarihi : 15/09/09
Yaş : 30

~       Bela Empty
MesajKonu: Geri: ~ Bela   ~       Bela Icon_minitimeCuma Eyl. 18, 2009 9:28 pm

Tam şu anda onu televizyonu, koltuğu ve dizisiyle başbaşa bırakıp gitse ne iyi olurdu... Ama Marzia inatçıydı, gitmeye niyeti varsa da bu söylediklerinden sonra asla gitmeyeceğini anlamıştı Kaitlin. İş inada binmişti, ikisi de birbirinden inatçı iki kız, Marzia ve Kaitlin, ileride yaşanması kuvvetle muhtemel olan nahoş olayların sinyalini almışçasına nefretle bakışıyorlardı. Küçümseme söz konusu olamazdı maalesef, çünkü henüz birbirlerinin az sayıdaki zayıf noktalarını öğrenememişlerdi. Ama bu hayal gücüne engel olamazdı Kaitlin'in, tahmin edebilirdi seçenekleri. Acaba bir erkek miydi, bırakıp geldiği? Yoksa bir erkek tarafından reddedilmiş miydi? Pek olası görünmüyordu bu seçenek, kızın muhteşem görüntüsüne bakılırsa -zaten erkeklerin umursadığı başka birşey var mıydı? Gözleri televizyon ekranına geri döndü, umursamaz bir tavır takınmıştı. Düşünmeye devam etti ekranda bol kanlı bir sahne akarken. Hakkında dedikodular çıkarılmış mıydı acaba Marzia'nın? Aslında Massie'ye sorsa bunu kolaylıkla öğrenebilirdi ama kızın telefonu suratına kapatacağından endişe ediyordu. Ya da güleceğinden ve artık kendisiyle konuşmadığını, alnında saçma bir dövmesi olan paspal bir ucubeyle niye konuşacağını sormasından. Sahi, neden konuşacaktı ki? Arkadaşlıkları çıkara dayanmıyor muydu? Bir dedikodu kazanı olan Massie bombalarını ilk Kaitlin'e patlatıyor, Kaitlin de onu daha popüler ve "cool" insanların olduğu ortamlara sokuyordu. Ama artık Kaitlin olmadığına göre Kaitlin'e dedikoduları yetiştirmeye gerek de görmeyecekti. Belki de çoktan onun tahtına oturmuştu bile Massie. Bu düşünce Kaitlin'i sinirlendirdi, kızın o en ufak bir olayda kızaran, bronzluktan nasibini almamış, siyah nokta dolu yüzünün Joyce tarafından öpüldüğünü düşününce damarlarında akan kan kaynıyordu. Çabucak sakinleştirdi kendisini, Massie kimdi ki Joyce ona bakacaktı?

Tahminlerine devam etti, belki arkadaşlarıyla konuşamadığından dolayı böyleydi. İyi de, kim Gece Evi'ine geldikten sonra hala eski arakadaşlarıyla konuşuyordu ki? Burada yeni insanlarla tanışıp kaynaşmaları gerekiyordu. Ama kimse Kaitlin gibi sevgi pıtırcığı olmayan, herkesle kolayca anlaşamayan insanları düşünmemişti! Belki de ailevi bir meseleydi. Babasının bir metresi mi vardı? Ya da evdeki üvey kardeş miydi Marzia? Gerçi eğer kızın bu davranışlarının sebebi ailevi problemleriyse karışmamayı tercih ederdi. Kaitlin bile o kadar acımasız değildi.

Marzia'nın söyledikleriyle düşüncelerinden sıyrıldı. Birkaç saniye durakladı önce, kızın neyden bahsettiğini anlayamamıştı. Bir-iki dakika önce söylemiş olduklarına cevap verdiğini anlayınca, alay dolu bir kahkaha attı. Yani, cidden...

" Bu ezikçe cevabı vermek için bile iki dakika düşünmek zorundasın yani? Ah, Marzia..." Nip/Tuck artık ilgisini çekmiyordu, konuşmaları kaçırmaktan nefret ederdi ve Marzia sayesinde bunu yapmıştı işte. Belki başka bir zaman, kendisini rahatsız edecek biri yokken izlerdi tekrar bölümünü. Kanal değişmeye başladı, sırıtarak baktı Marzia'ya. " Sürprizlerle dolusun. Yani, zeki olduğunu iddia edecek değilim ama birazcık beynin var gibi görünüyordu." CW'da durdu, Gossip Girl vardı. Serena'nın üstündekilere göz gezdirdi herşeyden önce, bu kızın giyimine bayılıyordu. Dar bir kot, topuklu kısa botlar ve krem rengi bir tişörtün üstüne giydiği yelekle bile harika görünüyordu. Çantası, aksesuarları, tek kelimeyle mükemmeldi. Yani, ne buluyordu ki bu kız Dan gibi bir çocukta? Paspal bir asosyal olduğu yetmiyormuş gibi, yakışıklı bile değildi. Kolaylıkla gidip Nate'le kırıştırabilecekken, Dan salağıyla zaman harcamak da neydi? Belki Serena'da bile bir eziklik vardı. İlginç.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marzia C. Magnaterra

Marzia C. Magnaterra


Mesaj Sayısı : 83
Altın : 5616
Kayıt tarihi : 17/09/09
Nerden : İstanbul

~       Bela Empty
MesajKonu: Geri: ~ Bela   ~       Bela Icon_minitimeCuma Eyl. 18, 2009 10:34 pm

Derin nefesler alarak ' sinirlenmeyeceğim ' dedim içinden belki bininci kez, ' bu sefer sinirlenmeyeceğim... '
Gözlerimi açtığım anda Chuck Bass'ın mükemmel gülüşüne tanık oldum. Sessizce ' Gossip Girl. Sonunda doğru bir seçim Kaitlin ' dedim. Mantığım bunu söylememem gerektiğini henüz üçüncü kez tekrarlamıştı ki ' kendimi bir kere de olsa kalbimin o lanet olası sesine kaptırmak fena bir şey değilmiş aslında ' diye mırıldandım. Olay tazeliğini korurken neredeyse sevgili baş belamı içten bir şekilde gülerken gördüğüme yemin edebilirdim. Aslında ben de tebessüm etmek istedim ama sınırlarımı zorlamanın iyi olmayacağına kanaat getirdim.
Sadece bir dakikalığına da olsa gerçeklikten uzaklaşmak istedim. Belki olaylar daha farklı gelişse O'nunla arkadaş bile olabilirdik. Evet, gayet ciddiydim. Belki de arkadaş sıfatı biraz fazla gelmişti. İyi anlaşabilirdik, diyelim en iyisi.

"Son günlerde sınırlarımı zorlamaya başladım, bu iyi bir gelişme olsa gerek."

Yüzündeki tüm ifade kayboldu. Belki de içinden Serena'nın giyimini ve aşk hayatını çekiştirirken yabancı bir maddenin sesi araya karıştı. Ne yazıkki yabancı madde olma şerefine nail olan o kişi benden başkası değildi. Dönüp bana baktı, yüzünde karmaşık bir ifade vardı. İlk defa duygularını ele vermişti belki de. Başka şartlar altında olsaydım, buna kafa yormalıydım ama şimdi zamanı değildi. Onun soru sorar gibi bakan mavi gözlerine bir cevap vermem gerektiğini anlamıştım. En sevecen yüz ifademi takındım:

"Yaşasın-ben-ucube-bir-kız-oldum sendromu. Sende de olmuyor mu ara sıra?"

Ne yapabilirdim? ' Şimdi düşündüm de... Belki bi-biz seninle a-arkadaş, ehh şey yani...' şeklinde bir şeyler geveleyip salak kız pozisyonuna düşmeyecektim herhalde. Zaten cehennem cadısı olmak benim kaderimde vardı. Kaderime razı olmalıydım.
Sözlerimin üzerinede bir -bilemedin iki- saniye geçmeden gözlerini devirdi. ' Keşke senin gereksiz cümlene aptal gibi kulak vermek yerine, Chuck'ın Blair'la kavga ettiği sahneyi kaçırmasaydım ', diye düşünüyordu besbelli. Onun bu şekilde düşünmesine izin verip önüme döndüm. Ben kimdim ki kalbimin sesiyle hareket ediyordum?

"Saçmalık."

Bu sefer bana bakıp yine köşe kapmaca oynamaya niyeti olmadığını belli etti, yüzüme bakmadı. Belki de Chuck'ın da Blair'ı sevmesine rağmen gururuna yediremeyip sarf ettiği inciti cümlelere karşılık bu cümleyi sarf ettiğimi düşündü. Bilmiyorum, belki de öyleydi. Onunla bir kere daha tartışmak istemiyordum. Ayağa kalktım, o hiç pozisyonunu bozmadan oturdu. Bellki ' İtiraf edin beni seviyorsunuz. Öpücükler Dedikoducu Kız ' repliğini kaçırmaya gönlü elvermiyordu. Kristen Bell'in o mükemmel sesiyle repliği söylemesini bekledim, çünkü ona söyleyeceklerimi -her ne kadar umursamayacağını bilsem de- duymasını istiyordum:

"Gelecek sezon hakkındaki teorilerini duymak isterim."

İçim rahat bir şekilde arkamı döndüm. Az daha gidiyordum. Ne yapıyordum ben? Düşmana taviz veriyordum. Sonradan üzülmek istemediğimi düşündüm, dizinin bitiş jeneriği çalarken duymasını umarak bir şeyler geveledim:

"Ya da dur, aptal teorilerin sana kalsın. O iğrenç sesine tammmül edip de sarf ettiğin kelimeleri duymasam daha iyi olur. Sakın burayı terk ediyorum diye bir zafer kazanğını düşünme. Unutma ki karşındaki kişi Marzi, her an her şey olabilir. Sonunda ne olur biliyor musun, Kaitlin?
M- K hala rakip olarak kalır ve perde kapanır."


Arkamı döndüm, ben de bir zafer kazandığımı düşünmüyordum. Ama böylesi daha iyiydi. Yalnızlığın tadına varabilmek, onu derinden hissetmek... Evet, bu en güzeliydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kaitlin Cyhiraeth Davies

Kaitlin Cyhiraeth Davies


Mesaj Sayısı : 144
Altın : 5606
Kayıt tarihi : 15/09/09
Yaş : 30

~       Bela Empty
MesajKonu: Geri: ~ Bela   ~       Bela Icon_minitimeC.tesi Eyl. 19, 2009 12:10 am

Marzia'nın yorumunu duymamazlıktan geldi Kaitlin, ama şaşırmadan da edemedi. Bir benzerlik daha... Kişilik özellikleri, geçmişleri ve geleceklerinden sonra bir de zevkleri aynı çıkmıştı. Hadi ama, bu kadarını kaldırmak da zordu. Neden düşmandı ki bu kızla? Birlikte alışverişe çıkabilirlerdi, televizyon izlerken aynı programlara gülerlerdi, buradaki eziklerle dalga geçebilirlerdi ve Gece Evi'ndeki sözde arkadaşlardan çok daha iyi vakit geçirebilirlerdi. Biriyle arkadaş olmayı özlemişti, bunu inkar edecek değildi Kaitlin. Üzüldüğünde ya da sevindiğinde yanında birinin olmasını ve aklına gelen fikirleri anlatabilmeyi de özlemişti, saçma da olsa birinin dinlemesi güzeldi.

En son böyle bir arkadaşa sahip olduğunda 6. sınıftaydı gerçi. Ortaokulun ilk günüydü; ilk aşk, ilk öpücük ve daha nice ilklerin yaşandığı yaz tatiliydi işte, bilirsiniz. Çocukluktan ergenliğe geçiş. Hissedilen dürtüler. Mükemmel birşey yapmışçasına anlatılan, aslında heyecandan hiçbir şey anlaşılmayan küçük, masum öpücükler. Herkesin anlatılacak birşeyi vardı. Kaitlin de önceki 5 yıl boyunca en iyi arkadaşı olmuş olan kıza koşmuştu, Trisha'ya. Heyecanlı heyecanlı anlatmaya başlamıştı yazın tüm olan biteni. Arkadaşları sayesinde tanıştığı David adlı çocuğu, kayalıklardaki öpüşmelerini ve daha dün döndüğü tatilini. Trisha da onunla birlikte gülerek dinliyordu, ama Kaitlin rahatsız edici şeyler farketmeye başlamıştı. Sanki kız biraz... Şişmandı. Yani hep çocuksu bir sevimliliği olmuştu tombulluğunun ama yazın kilosu bariz daha da artmıştı. Her zaman Kaitlin'in özenmiş olduğu kırmızı saçları,tepesindeki kıvırcık buklelerinin oluşturduğu karmakarışık bir yumaktan ibaretti. Kaitlin'in güneşte altınsı pırıltılar saçan sarı uzun saçlarıyla karşılaştırılamazdı bile. Yanakları zerafetten uzak bir kırmızıydı. Üstelik giydiklerini hala annesi seçiyordu sanki. Pembe, çiçekli bir tişört, spor ayakkabılar ve dünyanın en iğrenç kot kaprisi. Bir de kendi giydiklerine bakmıştı Kaitlin. Şık bir Moschino etek ve üstüne yine Moschino bir bluz ve altında beyaz babetler. Trisha gibi görünmediğini farketmişti, daha çok kendinden bir üst sınıftaki kızlar gibi görünüyordu, Pixie ve Giselle gibi. Aslında Trisha'yla arkadaş olmaya devam edebilirdi ve böyle yapsaydı belki sahte arkadaşlarıyla zaman kaybetmemiş, hatta Gece Evi'ne hiç gelmemiş olurdu. Ama o zaman da "ezik" sınıfında kalmaya mahkum olurdu, tıpkı Trisha'nın her zaman olmuş olduğu gibi...

Sonuçta, kızla takılmamaya başlamıştı. Trisha onunla konuşmak istediğinde kaçıyor, öğle yemeğini beraber yememek için türlü bahaneler uyduruyordu. Zaten Pixie ona canayakın bir tavırla gülümseyerek, " Bizim masaya gelmek ister misin? " diye sorduğunda, ne gerek vardı ki Trisha'ya? Ya da Giselle ona alışverişe çıkmayı önerdiğinde Trisha'yı ekmesinin herhangi bir sakıncası yoktu ki. Kaitlin'i bu "yanlış" tavırları için uyaracak kimse de yoktu zaten. Kaitlin'in annesi, Pixie ve Giselle'in anneleriyle gayet iyi geçiniyordu ve kızının sonunda gerçek genç kızlarla takılmaya başlamasından gayet memnundu. Kaitlin'in küçük, saf bir kızdan genç, uyanık ve sinsi bir kıza dönüşümü de bu sayede olmuştu. Pixie ve Giselle öğretmişti ona bildiklerini, ve onu kendisi gibi kızlarla tanıştırmıştı. Sonuç: Şimdiki Kaitlin.

Marzia'nın kalbinin sesini dinlemekle ilgili yaptığı yorumu dinlerken gülümsemesine hakim olamadı. Kaitlin'in sık sık kullandığı bir sözcük kalıbını o da kullanıyordu: lanet olası. Büyük ihtimalle Kaitlin'in duymayacağını düşünmüştü, bu yüzden açık açık gülmekte bir sakınca görmedi Kaitlin. Gülümsemesi kolaylıkla dizideki olaya yorulabilirdi, özellikle de Blair'in laflarını ne kadar çok sevdiği düşünülürse. Ama kızın sonraki sözlerini duyunca yüzündeki gülümseme yerini şaşkınlığa bıraktı. Marzia onunla dolaylı ve alaylı yoldan da olsa sıkıntısını paylaşıyordu. Marzia. Kaitlin ile. Heeey! Onlar düşmandı, ne çabuk unutmuştu bunu? Birbirinden hoşlanmayan iki insan. İki rakiptiler! Böylesine rahatça konuşamazlardı!

Yüz ifadesini hemen toparladı ve kızı umursamadığını gösterircesine gözlerini devirdi. " Hayır? " Yalan söylüyordu, ama yalan söylemekte iyiydi, endişeye gerek yoktu. Evet, zaman zaman hayatının kontrolden çıktığını ve yavaş yavaş bir ucubeye dönüştüğünü düşündüğü oluyordu cidden, ama bunu Marzia'nın bilmesine ne gerek vardı ki? Yeniden diziye döndü kendini ele vermemek için. Chuck, Blair'e hiç de hoş olmayan bir şekilde yaşlı at benzetmesini yaparken gözleri açılmıştı. Aman Tanrım. Blair tam anlamıyla çakılıp kalmıştı, verebileceği bir cevap da yoktu zaten. Marzia yine susmayacaktı anlaşılan. Bunun saçmalık olduğunu mırıldandı yine, ama bu sefer gerisi gelmedi. Memnundu Kaitlin, Kristen Bell'in dizinin sonunda söylediği cümleye bayılıyordu çünkü. Mükemmel bir sesti ve cuk oturmuştu dizi için. Genç, seksi ve yaramaz bir kızın "Öpücükler..." demesinden daha hoş ne olabilirdi ki?

Marzia'nın ayağa kalktığını ancak müzik girerken farketti. Birinin tepesinde dikilmesinden hoşlanmazdı ve Marzia şu anda Kaitlin'in en sinir olduğu şeylerden birini yapıyordu. Mavi gözleriyle onu süzerken kız konuştu. Gelecek sezon... Ne? Nasıl? Yani Kaitlin ona Chuck'ın Blair'e böyle şeyler söylediği için deli gibi pişman olacağını ve ona dönmesini isteyeceğini, Nate'le Vanessa'nın yakınlaşacağını ve Jenny'nin eziklikten tam anlamıyla çıkacağını falan mı anlatacaktı, bunu mu bekliyordu Marzia? İmkanı yoktu. Yoksa var mıydı? Gerçi Marzia suskunluğunı yeterli bir cevap olarak algılamış olmalıydı ki arkasını dönüp iğneli birkaç söz söyledikten sonra odasına giden yolda ilerlemeye başlamıştı bile. Güzel. Herkes, olduğu yerde kalacaktı. Dengelerin değişmesine, düşmanların dost olmasına gerek yoktu ve Kaitlin bu haliyle kendini iyi hissediyordu. Arkadaşa gerek yoktu, hele böyle bir bela ile arkadaşlığa, hiç!

" İyi uykular, drama kraliçesi! Yoluma çıkmamaya gayret et! " diye seslendi arkasından. Duyduğuna emindi Marzia'nın ve bu kızın kendini bir nebze daha kötü hissetmesine sebep olacaksa, mutluydu da. Kendinden memnun bir tavırla koltuğa daha da yayıldı ve kanalı değiştirdi. Başka ilgi çekici bir dizi daha bulmayı umuyordu, kanallar arasında gezinmeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Victoire Felicia DeSyré

Victoire Felicia DeSyré


Mesaj Sayısı : 246
Altın : 6825
Kayıt tarihi : 09/09/09

~       Bela Empty
MesajKonu: Geri: ~ Bela   ~       Bela Icon_minitimeC.tesi Eyl. 19, 2009 12:36 am

DM:

Kediler, her yerdeler… Gece evinin içinde bu o kadar alışılmış bir şey olarak çıkmışken aslında bu o kadar önemli bir şey sayılmaz. Yine de her zaman her yerde oyunlarını oynayacak ya da uyuyacak bir yer ararken hep edindikleri birkaç ahbapları yanlarında olurlar. Ama bu sefer farklı bir şey var, siyah beyaz bir tekir diğerlerinden ayrılmış yavaş bir şekilde yürürken diğerlerinden çok farklı gözüküyordu. Daha çok bir şey arıyor gibiydi bu kedi. Titrek adımlarına karşılık mavi gözleri çok olgun, kendinden emin gibiydi. Burnunu yukarıya dikmiş, belli ki bir şeyleri arıyor, ancak bulamıyor ve hüzünlü hüzünlü söyleniyordu. Patilerini taşıyan kolları çok çelimsizdi, zayıftı. Vücudunu dengede tutmakta zorlanıyor, etrafına bakıp bir şeyler aramaya devam ediyordu. Birkaç kere umutla çocuklardan bazılarının yüzünü görmek için arka ayaklarının üstüne doğrulup tekrar umutsuz bir şekilde söylenmeye devam ediyordu. Bu kedi, diğer kediler tarafından iyi bilinirdi. O diğerlerinin huzurlarını bozan, her daim oyun oynamak isteyen, anlayışlı davranmayan, önce kendisine hizmet edilsin isteyen ve hiçbir şekilde mutsuz olmayacak bir kedi, kendine aykırı davranmasından olsa gerek pek ürkekti. Hüzünle söylenirken diğer kediler ona şöyle bir bakış atıp yanlarından geçip, gidiyorlardı. Onlara hiç anlayış göstermemiş bir kediyi avutacak değillerdi.

Kedi onların davranışlarını umursamıyor, daha çok kendini önemsiyor gibi gözüküyordu. Kendi derdine yanarken birden bire aradığını bulduğunda gözleri haylazlıkla parladı. Sahip olacağı -evet, birisi sahip olacaksa bu o olurdu- çaylağı bulmuştu sonunda. Zarif ve ince vücudunu pek bir dikkat ve güçle sergilemeye başlamıştı adeta. Kuyruğunu havaya dikmiş, havayı kokluyor ve kokunun sahibini bulmaya çalışıyordu. Aradığı kişiye iyice yaklaşınca kendini diğer kediler arasında fark ettirmesi gerektiğini biliyordu. Kendine bir ad istiyordu, zamanı gelmişti artık. Duvar boyu dizilmiş kütüphanenin rafına kolayca zıpladı. Tüm gücünü toplayarak kendini düzenli kitaplara fırlattı. Peki, bunun acıdığını kabul ediyordu. Yine de kargaşanın içinde kimse ona kızmıyordu. Amacına ulaşmış ve dikkat çekmişti. Birkaç çaylak tekrar kitapları raflara dizerken onun umursadığı tek şey, kendi çaylağıydı. Adeta kendini beğenmiş bir miyavlama ile çaylağının yanına doğru gitmeye başladı.


Rp Out: Hayırlı olsun! Profiline ekliyorum ve bundan sonra kendin kedini yönetebilirsin. Tabii ki, kişilik özelliklerine uyarak. (=
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://geceevi-rpg.vampire-legend.com
Kaitlin Cyhiraeth Davies

Kaitlin Cyhiraeth Davies


Mesaj Sayısı : 144
Altın : 5606
Kayıt tarihi : 15/09/09
Yaş : 30

~       Bela Empty
MesajKonu: Geri: ~ Bela   ~       Bela Icon_minitimeC.tesi Eyl. 19, 2009 2:23 am

Bu ucube okulunda kedilerin dolaşmadığı bir köşeye rastlamak imkansızdı, yine de normal gelmiyordu durum Kaitlin'e. Belki köpeklerle büyüyüp kedileri sokakta yaşayan pis yaratıklar olarak gördüğünden, belki de okulun içinde evcil hayvanlar olmasına mana veremediğindendi bu. Bir kedi miyavlayışını her duyduğunda garip, tanıdık olmayan bir hisse kapılıyordu ve yeni duyguları sevmeyen Kaitlin için bunun pek de hoş olduğu söylenemezdi. Üstelik bu aşırı besili yaratıkların her an üzerine atlayıp onu tırmalayacakmış gibi tedirgin edici ve tehditkar bakışlarından da hiç mi hiç hoşlanmıyordu. Evcil hayvan dediğin uslu uslu dolanır, biraz mırıldanır ve kendisini sevmene izin verirdi, değil mi? En azından Kaitlin'in şu ana kadar görmüş oldukları öyleydi yani!

Ama hayır, tüm kurallar değişmişti şimdi. Kendisini karşılayan ve ona okulu gezdiren Yüksek Rahibe'nin turda kedileri gösterirken söylediği gibi: " Bu okulda çaylaklar kedileri seçmez, kediler çaylakları seçer. "di. Bu yüzden şimdilik bir kedisi olmamıştı Kaitlin'in, olmasa da şikayetçi olmazdı gerçi. Kimin sürekli yanında gezinerek ayağına dolaşan, en güzel kazaklarında tüylerini bırakan ve binbir türlü ihtiyacının karşılanmasını bekleyen bir hayvana ihtiyacı vardı ki? Yemek, tuvalet, ilgi... Kaitlin bunların hepsini halledemeyeceğinden emindi, ne de olsa hayatı boyunca kendisi hariç kimsenin sorumluluğunu üstlenmemişti. Üstelik annesiyle sevgili köpeği Tinkerbell'in maceralarını görmek, kusmasına yeterli bir sebepti.

Her neyse, Conan O'Brien'ın programının tekrar bölümleri vardı ve bu adamın yaptığı zekice esprileri severdi Kaitlin. Garip saç modeli bir faciaydı ama takım elbiseleri konusunda aynı şeyi söylemek haksızlık etmek olurdu. Sarah Palin hakkındaki bir espriye gülerken, çok da uzaktan gelmeyen bir sesle yerinden sıçradı. Bir şeylerin devrilme sesi gibiydi, arkasından gelen telaşlı konuşmalar da sakar bir çaylağın kütüphanedeki kitapları yerlebir ettiğini işaret ediyordu. Miyavlama sesini duyduğunda iç çekti. Ya da bir kedinin...

Kedi, güçsüz patilerinin üstünde sallanan adımlar atarken Kaitlin ona karşı koyulamaz bir çekim ve sempati duyduğunu hissetti. Diğer kabadayı kedilerin arasına karışamamıştı, büyük bir zerafetle ilerliyordu ve dünyanın en tatlı kedisi gibi görünmüştü Kaitlin'e. Kedi, Kaitlin'in yere yakın olan bacaklarına biraz sürtündükten sonra aşağı doğru uzanmış olan elini kokladı. Kaitlin hareket etmeye cesaret edemiyordu. O kadar çelimsizdi ki kedi, onu korkutup kaçıracağından korkuyordu. Ama kedi onu yalanlarcasına koltukta oturan kızın kucağına atladı ve hafif bir mırlamayla göğsünün üstüne kuruldu. Kaitlin, ince uzun parmağıyla küçük kedinin burnunu okşadı çekinerek. Tamamen temiz ve her türlü hastalıktan arınmış olduğuna kanaat getirince de kulaklarının arkasını kaşımaya başladı. Başına buyruk olanların bile ara sıra şefkate ihtiyacı olabileceğini kanıtlar gibi, rahatlamış bir ses çıktı kediden. Sonra, minik başını kaldırıp, parıldayan mavi gözlerini ona diktiğini gördü Kaitlin. Konuşmasa bile ne kadar çok şey anlatıyordu ona... Ürperdi, birazdan alacağı kararın iyi olması gerektiğini biliyordu. Sadece kendinin hoşlanması yetmezdi, kedi de hoşlanmaloyd kararından. Ne de olsa, o seçmişti Kaitlin'i. Yani patron O'ydu.

" Pekala. Kabul etmeliyim ki çok şirin bir şeysin. " Yakınlardaki çaylakların duyamayacağı kadar alçak sesle konuşuyordu, tek tük uyanmaya başlamışlardı. Uykulu gözlerle mutfağa yollanıyor ya da ortak salonda tenha köşelere oturuyorlardı. " Adına karar vermeliyiz, değil mi? Hmm. " Scrawny'yi düşündü ama bu kediye hakaret olabilirdi. Vay canına, ne tür bir ucubeye dönüşüyordu öyle? Kedilerin hislerini önemseyecek dereceye gelmişti demek! Kedinin soran gözleriyle karşılaşınca ad düşünmeye devam etti. Kedi de kendisi gibi inatçıydı. Bir günde iki inatçıyla -hem Marzia hem kedi- fazlaydı ama!

Kedi ondan umudu kesip tüylerini yalamaya başlamışken Kaitlin aklına gelen ismi nasıl daha önce düşünemediğini anlamayarak gülümsedi. " Nymph. Evet, ismin bu. " Nymph, peri demekti ve birdenbire çıkagelen bu tatlı varlığı periye benzetmişti Kaitlin. Kedi memnun bir tavırla mırıldandı yine, insan olsa bu ifade gülümsemeye denk düşerdi. " Evet, Nymph, tatlı şey. " dedi Kaitlin, yüzündeki gülümseme büyümüştü. " Sana odamızı göstermeme ne dersin? " Oda arkadaşı olan ezik çatlayacaktı büyük ihtimalle, ondan önce gelmiş olmasına rağmen hala bir kedisi yoktu kızın. Odayı üçüncü bir kişiyle paylaşmanın onu mutlu edeceğini tahmin edemezdi ama olmuştu işte. Kediyi kucağında tutup yeni okul gününe hazırlanmak üzere odasına giderken hayatından memnundu. Nymph, onun kedisiydi. Daha doğrusu, Kaitlin Nmyph'in çaylağıydı artık...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
~ Bela
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gece Evi Rpg :: Gece Evi
 :: Yatakhaneler
 :: Ortak Kullanım Salonları
-
Buraya geçin: